Culpa in Contrahendo (Sözleşme Öncesi Sorumluluk)
Culpa in contrahendo sözleşme görüşmelerinde kusur anlamına gelmekte olup ünlü Pandekt hukukçusu Rudolf von Jhering’in 1861 yılında yazdığı makaleyle modern hukuka kazandırmış olduğu bir sorumluluk biçimidir. Sözleşme görüşmeleri sırasındaki kusurlu davranışı ifade eder culpa in cont-rahendo. 23.05.2005 tarihli Yargıtay 4. HD.’nin kararında culpa in contrahendo“ akit müzakeresi sırasında kusurlu davranış” olarak ifade edilmiştir. Tarafların sözleşme görüşmeleri sırasında, görüşmelerin başlamasıyla birlikte aralarında bir hukuki güven ilişkisi kurulur. Taraflardan birinin MK. md.2 çerçevesinde dürüstlük kurallarına aykırı olarak karşı taraf aleyhine sözleşme kurulamamasıyla birlikte zarara sebebiyet vermesinden doğacak olan sorumluluk culpa in contrahendo sorumluluğu olup görüşmeler sırasında kusurlu davranışla karşı tarafa verilen zararın tazminini gerektirir. Taraflar sözleşme kurarken MK m.2’ye göre iyi niyet ve dürüstlük kuralları dahilinde hareket etmek, birbirlerini zarara uğratacak hareketlerden kaçınmak ve bu yükümlülüklerini sürdürmek zorundadırlar. Taraflar kusuru olsun veya olmasın sözleşme kurulmadan sözleşmenin ifa edilmesine engel olabilirler. Bu ifa engeli nedeniyle karşı tarafın zararı doğabilir ve bu zararın tazmini talep edilebilir.
Taraflar arasında bir sözleşme kurulurken iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı davranış sonucunda zarar görenin tazminat talep etmesini sağlamak için böyle bir sorumluluk kalemi ortaya çıkmıştır. Çünkü ortada sözleşme olmasa da sözleşme görüşmeleri mevcuttur ve taraflar dürüstlük kuralları çerçevesinde birbirlerine karşı yükümlülüklere sahiptir. Sözleşme kurulduğu takdirde ise tarafların culpa in contrahendo yükümlülükleri sona erer. Yani culpain contrahendo sorumluluğu için sözleşmenin kurulamamış olması gereklidir. Ayrıca culpa in contrahendo sorumluluğu sadece taraflarla sınırlı olacaktır.
Culpa in Contrahendo Şartları
Culpa in contrahendo sorumluluğunun ortaya çıkması için öncelikle taraflar arasında sözleşme öncesi bir hukuki ilişkinin kurulmuş olması gerekir. Zira sözleşme yapma amacıyla görüşmeye başlayan taraflar, karşılıklı olarak uyandırdıkları güvene uygun, özenli ve dürüst davranma yükümlülüğü altına girer. Bu yükümlülüklere aykırı davranma sonucu bir zararın ortaya çıkması (bu noktada illiyet bağı da mevcut olacaktır) sorumluluğun doğması için aranan diğer bir şarttır. Son olarak ise zarara sebep olan davranışın kusurlu bir biçimde gerçekleşmiş olması gerekir.
Taraflar yükümlülüklerine kusurlu olarak aykırı davranıp görüşmelerin başlaması ile aralarında kurulmuş bulunan güven ilişkisini ihlal ettikleri takdirde bundan doğan zarardan sorumludurlar. Culpa in contrahendo sorumluluğunun son genel şartı ise sorumluluğun hukuka veya borca aykırı davranışı ile zarar arasındaki uygun illiyet bağıdır. Yani sözleşme öncesi yükümlülük ihlali ile ortaya çıkan zarar arasında sebep-sonuç ilişkisi olmak zorundadır.
Culpa in Contrahendo Sorumluluğunun Hukuki Niteliği
Culpa in contrahendo sorumluluğu, temel dayanak noktasını oluşturan dürüstlük kuralı ile açıklanmakla birlikte, Borçlar Kanunu’nda açıkça ve genel bir sorumluluk kaynağı olarak düzenlenmemiştir. Diğer bir ifadeyle haksız fiil sorumluluğu (BK.m.41/TBK.m.49) ile sözleşme sorumluluğundan (BK.m.96/TBK.m.112) farklı olarak, kanunda sözleşme öncesi sorumluluğun şartlarını belirten genel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle, doktrinde borç ilişkisinin klâsik kaynaklarını esas alarak, culpa in contrahendo sorumluluğunun hukukî niteliğini açıklayan, böylece sorumluluğun doğumu için gerçekleşmesi gerekli şartları belirleyen çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
- Haksız Fiil Teorisi
Haksız fiil teorisinin temsilcilerine göre, sözleşme görüşmeleri yapılırken taraflar arasında henüz bir sözleşme ilişkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk esaslarının bu aşamada uygulanması mümkün olmayacak, üstelik daha sonra sözleşme ilişkisi kurulsa bile, görüşme aşamasında işlenen kusur, sözleşmenin ihlâli anlamına gelmeyecektir. Culpa in contrahendo sorumluluğu, başkalarına zarar vermeme, özenli davranma ve güveni sarsmama gibi, herkes için öngörülen genel davranış kurallarının ihlâli sonucu meydana gelmektedir. Bu nedenle, sözleşme görüşmelerindeki kusurdan doğan zararların giderilmesi için, haksız fiil hükümleri (BK.m.41 vd./TBK.m.49 vd.) uygulanmalıdır.
- Sözleşme Teorisi
Sözleşme teorisinin temsilcilerine göre, sözleşme öncesi görüşme aşamasında taraflarca uyulması zorunlu davranış yükümlülükleri, nitelik olarak genel davranış yükümlülüklerinden ayrılmaktadır. Zira, belirli bir sözleşmeyi yapmak üzere bir araya gelen taraflar arasında, sözleşme benzeri bir güven ilişkisi doğmaktadır. Bu nedenle, sözleşme görüşmeleri sırasında tarafların uymakla yükümlü oldukları borçlar, yapılması amaçlanan sözleşmeden bağımsız bir nitelikte değildir. Aksine, söz konusu borçlar, geçerli olarak yapılması amaçlanan sözleşme ile bir bütün oluşturmakta, dolayısıyla ondan kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, “sözleşme görüşmeleri” ile “kurulması amaçlanan sözleşme”, esasen tek hukukî işlemi oluşturmaktadır. Dolayısıyla, dürüst ve özenli davranma yükümlülüklerinin ihlâli, sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlâl edilmesinde olduğu gibi, sözleşme sorumluluğunu doğuracaktır. Bu nedenle, sözleşme görüşmelerindeki kusurdan doğan zararların giderilmesi için, sözleşmeye aykırılık hükümleri (BK.m.96 vd./TBK.m.112 vd.) uygulanmalıdır.
- Kendisine Özgü Sorumluluk Teorisi
Kendisine özgü sorumluluk teorisini savunan yazarlara göre, culpa in contrahendo sorumluluğu, ne sözleşme ne de haksız fiil sorumluluğudur. Dürüstlük kuralına (TMK.md.2) dayanan ve kendisine özel kuralları olan, kendisine özgü bir sorumluluk türüdür. Ancak, bu görüşün temsilcileri, culpa in contrahendo sorumluluğunun haksız fiil ve sözleşme sorumluluğuna benzeyen özelliklerini dikkate alarak, tazminat alacağının tâbi olduğu zamanaşımı süresi bakımından, 818 sayılı Borçlar Kanununun 125. (TBK.m.146) maddesinin ve yardımcı kişinin davranışından doğan zarardan sorumluluk bakımından da, 100. maddesinin (TBK.m.116) esas alınması gerektiğini kabul etmektedirler. Kendisine özgü sorumluluk görüşü, bu hâliyle, sözleşme sorumluluğuna daha yakındır.
- Doktrindeki diğer Görüşler;
- Culpa In Contrahendo Sorumluluğunun, Sözleşme Benzeri Bir Güven İlişkisinden Kaynaklandığını Savunan Görüş,
- Culpa In Contrahendo Sorumluluğunun, Kaçınma Borcundan Kaynaklandığını Savunan Görüş,
- Culpa In Contrahendo Sorumluluğunun, Davranış Yükümlülüklerinin İhlâlinden Kaynaklandığını Savunan Görüş,
İspat Yükü ve Zamanaşımı
Haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davasında davacı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 42. maddesi (TBK.m.50) uyarınca, davalının sorumluluğunun doğması için aranan şartları, yani fiilin hukuka aykırı olduğunu ve kusurlu olarak gerçekleştirildiğini, hukuka aykırı fiil dolayısıyla zarara uğradığını ispat yükü altındadır. Davacının hukuka aykırı fiil sonucunda zarara uğradığını ispat etmek için hâkimde kanaat oluşturacak delilleri sunması gerekir. Zira, zararın varlığına ilişkin soyut bir iddia, hâkimin zararı belirlemesinde yeterli olmaz. Sözleşmeye aykırılık nedeniyle açılan tazminat davasında ise, 818 sayılı Borçlar Kanununun 96. maddesi (TBK.m.112) uyarınca kabul edilen kusur karinesi dolayısıyla, ispat yükü, davalı borçluya düşer. Buna göre, davacı alacaklı, borcun hiç ya da gereği gibi ifa edilmediğini, uğradığı zararı ve nedensellik (illiyet) bağını ispat ettiği takdirde, davalı borçlunun tazminat sorumluluğundan kurtulabilmesi için, kusursuzluğunu ispat etmesi gerekir.
Haksız fiil nedeniyle açılan tazminat davasında zamanaşımı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesi uyarınca, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren bir yıl (6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 72. maddesine göre iki yıl) ve herhâlde fiilin işlendiği tarihten itibaren on yıldır. Ancak, zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenilmesinden itibaren kısa zamanaşımı süresi dolmuşsa, on yıllık süreye dayanılamaz. Sözü edilen hükümlerde, bir de istisnaî süre öngörülmüştür. Buna göre, haksız fiilin ayrıca ceza kanununa göre daha uzun zamanaşımına tâbi bir suç teşkil etmesi hâlinde, açılacak tazminat davasında, ceza dava zamanaşımı süresine uyulması gerekir. Haksız fiil nedeniyle dava açma hakkı, 818 sayılı Borçlar Kanununun 60. maddesi uyarınca bir yıllık, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa göre iki yıllık kısa zamanaşımına tâbi iken, sözleşmeye aykırılık hâlinde açılacak tazminat davası, kural olarak borca aykırılığın vuku bulduğu tarihten itibaren işlemeye başlayacak olan on yıllık zamanaşımına tâbidir (BK.m.125/TBK.m.146). Kural olarak zamanaşımı on yıldır denilmesinin sebebi, sözleşmeden doğan bazı ilişkilerde, farklı zamanaşımı sürelerinin düzenlenmiş olmasıdır. Örneğin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 126. maddesinde (TBK.m.147) öngörülen hâllerde, zamanaşımı süresi, beş yıldır.
Culpa in Contrahendo Sorumluluğundaki Zararın Türleri ve Tazminatın Kapsamı
Sözleşme görüşmelerindeki kusurla zarara uğrayan tarafın uğradığı zararı tazmin edebileceğinden yukarıda bahsetmiştik. Peki ortaya çıkan zarar ne türde bir zarar olmalı? Doktrinde üç adet zarar kaleminden bahsedilmiştir. Bunlardan ilki maddi zarardır. Yani malvarlığında meydana gelen eksilmedir. Maddi zarar ayrıca kıymet noksanı, yani fiili zarar olarak ta tanımlanmaktadır. Zarar veren olay sonrasında malvarlığının aktifinde bir azalma ya da pasifinde bir artma meydana gelmesidir. İkinci zarar türü ise sözleşme dışı hukuki değerlere verilen zarardır. Belirtilmiş olduğu üzere sözleşme görüşmelerinde tarafların birbirlerinin haklarını koruma yükümlülüğü vardır. Taraflar korumak zorunda oldukları hakkı iyi niyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak korumayıp, birbirlerine zarar verirlerse ortaya çıkan zarar sözleşme dışı hukuki değerlere verilen zarardır ve bu zarar da culpa in contra-hendo sorumluluğuyla tazmin ettirilir. Sonuncu zarar çeşidi ise manevi zarar olup, şartları gerçekleştiği takdirde BK m.47 ve 49 hükümleri çerçevesinde culpa in contrahendo sorumluluğunda manevi zararın tazmin edilmesi de mümkün olacaktır. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin verdiği 28.04.2005 tarihli kararda da culpa in contrahendo sorumluluğunun tazminat talebine dayandığı ifade edilmiştir. Culpa in contrahendo sorumluluğuyla güven zararı olarak tazmin edilecek olan zarar kural olarak menfi zararlardır. Bu sorumluluğu ilk kez ortaya atan Jhering, sözleşmenin hükümsüzlüğüne rağmen meydana gelen zararın menfi zarar olup, sözleşmesel nitelikte olduğunu ifade etmiştir.Türk hukukunda, mahkeme kararlarında da bu yönde kararlar verilmiştir. Bu konuda Yargıtay 15.HD.’nin verdiği bir karar vardır ve bu kararda “Davalı müteahhitler kusurlularsa davacıların sözleşmenin geçerliliğine güvenmesi sonucu uğradıkları menfi zararı tazmin etmek zorundadırlar” ifadesine yer vermiştir. Menfi zarar tazminiyle geçersiz bir sözleşmenin hiç kurulamamasına ya da sözleşmenin kurulacağı inancıyla yapılan harcamalara ilişkin menfaat karşılanmış olacaktır. Böylece culpa in contrahendo nedeniyle istenecek tazminatın kapsamının menfi zarar tazmini olacağını ifade edebiliriz. Kural olarak menfi zararlar tazmin edilse de istisnai durumlarda müspet zarar da tazmin edilebilir culpa in contrahendo sorumluluğu kapsamında. Müspet zarar, sözleşmenin hiç ya da gereği gibi veya zamanında ifa edilmemesinden doğan zarardır. Olumlu zararın olumsuz zarardan fazla olduğu hallerde TBK m.35/2 ve m.47/3 hükümlerine göre hakimin menfi zarara değil müspet zarara hükmetmesi gerekmektedir. Ayrıca hakim TBK m.51’ün tanıdığı takdir yetkisiyle menfi zararı aşan müspet zararın altında kalan bir tazminata da hükmedebilir. Somut olayda menfi zararı aşan bir tazminata hükmedilebilmesinin temel şartı hakkaniyetin böyle bir sorumluluğun kabulünü haklı kılmasıdır. Bu noktada kesin bir kural konulamamakla birlikte yanılma nedeniyle sözleşmenin iptali, tarafların ekonomik durumları bu hususta yapılacak değerlendirmelerde dikkate alınacak kriterlerdir. Bunun için uygulanması gereken kurallar, mevcut yasaların ışığında bu yasa hükümlerine aykırı düşmeyecek şekilde yorumlanıp uygulanmalıdır.
Sonuç
İrade özerkliğinin borçlar hukuku alanındaki görünümlerinden birini oluşturan sözleşme özgürlüğü, taraflara, hukukî ilişkilerini diledikleri gibi düzenleyebilme olanağını sunmaktadır. Bu doğrultuda, bir sözleşme akdetmek amacıyla görüşmelere başlamak gibi, görüşmeleri sözleşmeyi akdetmeksizin, tek taraflı olarak kesmenin de taraflara tanınmış hak olduğunun kabulü gerekir. Dolayısıyla Türk ve İsviçre hukuk düzenlerinde, irade özerkliği uyarınca, sözleşme görüşmelerinin tek taraflı olarak kesilmesinin kural olarak herhangi bir sorumluluğa yol açmayacağı sonucuna varılmalıdır. Bununla birlikte, görüşmeler çerçevesinde gerçekleştirilen ve sözleşme özgürlüğünün kötüye kullanılması anlamını taşıyan bazı davranışlar, sözleşme görüşmelerini tek taraflı olarak kesen kişinin culpa in contrahendo sorumluluğu çerçevesinde tazminata mahkûm edilmesine sebep olur. Bu davranışlar, sözleşme kurma niyeti olmayan kişinin sözleşme görüşmelerine girişmesi ve görüşmeler sırasında sözleşme kurma niyeti ortadan kalkan görüşmecinin bu durumu karşı tarafa derhâl bildirmeyerek görüşmelere devam etmesi şeklinde ifade edilebilir. İrade özerkliğine müdahaleden mümkün olduğunca kaçınılması gerektiğinden, sözleşme görüşmelerinin kesilmesinden doğan sorumluluk çerçevesinde haklı bir güvenden bahsedilmesi, ancak bu ihtimallerden birinin gerçekleşmesi hâlinde mümkündür. Kanunen ya da taraflarca bir geçerlilik şartına bağlanan sözleşmelerde ise, şekil şartlarını yerine getirip sözleşmeyi kurmak şeklinde bir niyeti olmayan görüşme tarafının, buna rağmen görüşmeleri sürdürüp son aşamaya getirmesi, ancak şekil şartını gerçekleştirmekten kaçınması, culpa in contrahendo sorumluluğuna yol açar.
KAYNAKÇA
Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XVIII, Y. 2014, Sa. 3-4 Sayfa 363-403
TAAD, Yıl:3, Sayı:9 (20 Nisan 2012) Sayfa 282-312
İstanbul Barosu Dergisi C.86 Sa.2012/4 Sayfa 222-235
ANKARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÖZEL HUKUK (MEDENİ HUKUK) ANABİLİM DALI DOKTARA TEZİ H.Reyhan DEMİRCİOĞLU (2007, ANKARA)
AÜEHFD. C.4 S. 1-2 (2000)
Ankara Barosu Dergisi, Sözleşme Görüşmelerinden Doğan Sorumlulukta Tüketici Mahkemelerinin Görevine İlişkin Bir Yargıtay Kararı İncelemesi / BULUT (2012/2)
Kılıçoğlu, Ahmet M., Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara,2012 S. 73 vd.