Doktorun Tıbbi Müdahaleden Doğan Sorumluluğu
Malpraktis, mevzuatımızda açıkça tanımlanmamış bir kavram olmakla birlikte günlük dilde malpraktis sözcüğü, doktor hatasının karşılığı olarak kullanılmaktadır. Türk Tabipleri Birliği Malpraktis Bildirgesinde malpraktis, “tıbbi uygulamadaki bilgi-beceri eksikliği ya da ihmal nedeniyle hizmet sunulan kişinin sağlığına zarar gelmesi” olarak tanımlanmıştır. Yaygın kullanımı ile “tıbbi malpraktis” diğer bir deyişle doktorun tıbbi uygulama hatası; doktorun veya tıp merkezi, poliklinik, hastane vb. sağlık kuruluşlarının bilgisizliği, deneyimsizliği veya ilgisizliği nedeniyle yanlış teşhis, hatalı tedavi veya eksik bakım hizmeti neticesinde hastanın zarar görmesidir. Yerleşik Yargıtay ve Danıştay içtihatlarında ise malpraktis “Tıp biliminin standartlarına ve tecrübelere göre gerekli olan özenin bulunmadığı ve bu nedenle de olaya uygun gözükmeyen her türlü hekim müdahalesi” olarak tanımlanmıştır.
Doktorun özen yükümlülüğünün ihlali Yargıtay’ın belirlemiş olduğu ayrıma göre doktor hasta ilişkisinin üç farklı alanında oluşabilecektir. Bunlardan birincisi uygulama kusuru olarak adlandırılan, hastanın tedavisinde yani teşhis, endikasyon, tıbbi tedbirin seçimi, bu tedbirin uygulanması ve tedavi veya cerrahi girişim sonrası bakım alanındadır. İkincisi, aydınlatma kusuru adıyla; hastanın aydınlatılması ve anamnez alınması sürecini kapsayan alandır. Üçüncüsü ise organizasyon kusuru yani personelin niteliği, yeterli sayıda personel bulundurulması, hekimlerin birbiriyle işbirliği gibi hususları kapsayan alandır.
İçtihatlar ile sınırları çizilen doktorun özen yükümlülüğünün ortaya konulduğu bu üç alanda doktordan veya diğer sağlık mesleği mensuplarından “ortalama” bir doktorun, yani aynı koşullarda, aynı uzmanlık alanındaki ortalama bir meslektaşının göstereceği performans beklenmektedir. “Doktor ve hastane, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yaptırırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmak ve en emin yol seçilmelidir. (Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2017/8515 E., 2020/5427 K.) Doktor, uygulamayı “tıbbi standart” kavramına uygun bir şekilde normal risk ve sapmalar çerçevesinde davranarak gerekli dikkat ve özeni göstererek yapmasına rağmen bu şekilde ortaya çıkan ve tıbbi uygulamada “komplikasyon” adı verilen istenmeyen durumlar, hukuk açısından da makul karşılanarak “kabul edilebilir risk” olarak nitelendirilmekte ve tıbbi malpraktis olarak kabul edilmemektedir.
Doktorun hastayı uygulama sonucunda oluşabilecek tüm komplikasyonlar hakkında aydınlatma yükümlülüğü bulunmakta ve doktor bu yükümlülüğüne uygun davrandığı ölçüde sorumluluktan kurtulmaktadır. Doktorun aydınlatma yükümlülüğünün kapsamı ve aydınlatılmış onamın nasıl alınacağı hususu Hekim Etiği Kuralları’nın 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir. Acil durumlar ile, hastanın reşit olmaması veya bilincinin kapalı olduğu ya da karar veremeyeceği durumlarda yasal temsilcisinin izni alınır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Doktorun cezai sorumluluğu ise, söz konusu uygulama hatası, mağdura karşı taksirli veya kasıtlı bir hareketle işlendiğinde gündeme gelmekte ve bu fiil suç teşkil edebilmektedir.
Yanlış uygulama sonucunda aleyhine dava açılacak kişi veya kurumlar ise bu uygulamanın yapıldığı sağlık kurumuna göre farklılık gösterecektir Kamu hastanelerinde meydana gelen yanlış tıbbi uygulamalar nedeniyle tazminat davaları “hizmet kusuru”na dayanılarak doğrudan ilgili kamu kurumuna karşı açılabilir. Devlet memuru statüsündeki doktor aleyhine ise doğrudan tazminat davası açılamaz. Özel hastanelerde gerçekleşen hatalı tıbbi uygulamalar nedeniyle tazminat davası ise “haksız fiil” “sözleşmeye aykırılık” veya “vekaletsiz iş görme” hükümlerinden birine dayanılarak, hem yanlış teşhis veya tedaviyi yapan doktor hem hastane işleticisi hem de doktorun hatasını sigortalayan sigorta şirketi aleyhine birlikte açılabilir.
Tüm bu bilgiler ışığında; müdahale öncesinde hastanın bilgilendirilmiş olması, usulüne uygun rızasının alınmış olması, uygulamayı tıbbi standart kavramına uygun bir şekilde normal risk ve sapmalar çerçevesinde gerekli dikkat ve özeni göstererek zararlı sonucun oluşmasında ihmal, tedbirsizlik gibi kusurların bulunmaması şartlarının gerçekleşmesi halinde, hekimin sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
KAYNAKÇA
Hekimlik Meslek Etiği Kuralları, https://www.ttb.org.tr/mevzuat/index.php?option=com_content&task=view&id=65&Itemid=31
Türk Tabipleri Birliği Malpraktis Bildirgesi, http://www.ttb.org.tr/images/stories/file/etik/9.pdf
YCGK, 2017/271 E., 2017/278 K.
Av. Prof. Dr. Yüksel ERSOY, TIBBÎ HATANIN HUKUKÎ VE CEZAÎ SONUÇLARI, TBB Dergisi, Sayı 53, 2004
Hakan HAKERİ, Tıp Hukuku, 21. Baskı, Eylül 2020